İŞ HAYATINDAN ZEVK ALMAK İÇİN NELER YAPILMALI?
İş yerleri. Aslında pandemi’den sonra yeni dünya düzeninin gelmesine ve hibrit çalışma düzeninin alıştırılmaya çalışılmasına kadarki döneme kadar günümüzün önemli bir bölümünü geçirdiğimiz yerler.
Peki size bir soru. Hiç işe severek gittiğiniz hatta aşık olduğunuz bir işiniz oldu mu ? İşe giderken heyecandan kalbiniz çarpıyor muydu ? Sabah kalktığınızda “ Ne güzel bir gün, sevinçliyim, güzel ve sevdiğim bir işim, iş arkadaşlarım var, bugün işyerine gidiyorum , güzel ürünler ,fikirler üreteceğiz , daha evvel ürettiğimiz fikirlerin verimlerini alacağız , yöneticilerimi ve iş arkadaşlarımı çok özledim , onlara tüm sevecenliğimle haykırarak “ Günaydın” demek istiyorum , gözlerim parlayarak bilgisayarımı açıp biriktirmediğim ama yeni gelen maillerime bakacağım , bugünkü toplantılara hazırım , uzun olmayan ve verimli toplantılara gireceğim , müşterileri ziyaret için program hazırlayacağım” dediğiniz günler oldu mu ?
Cevabınız “ hayır “ ise sorun var demektir !
Çalışan insanların büyük bir çoğunluğu iş yerine giderken veya evde de çalışsa mutsuzdur . Çoğu kendini mecbur hissettiği için ,bakmakla yükümlü olduğu kişiler olduğu için çalışır belki de emeklilik için gün doldurarak vaktini geçirir işyerlerinde . Herkesin hayalinde küçük bir şehir veya kasabada yaşamak vardır . Kaçıp gitmek isterler ama bir türlü gidemezler . Zaten gidenler de mutsuz olup geriye dönmeye çalışır.O da ayrı işlenmesi gereken bir konu.
İşe aşık olmak ve hatta tutkulu olmak gerekmektedir. Başka türlü başarı grafiklerini fazla zorlayamazsınız . İşinize karşı duyulan aşk varsa mesleğinizde başarı ve mutluluk vardır .
Aşk varsa “ gelişmiş beyin “ vardır . Motivasyon vardır . Gelişmiş beyinle düşünmeyi bilmek ve karşınızdakini de olumlu düşündürmeye teşvik etmek önemli bir olgudur.
İşyerleri bağlılık anketlerine göre , çalışanların % 60’ı ( bu ortalamanın üzerinde bir orandır ) şirketine ve işine bağlı olsa bile, en az % 40’ı iş yerlerini veya işini sevmeyen mayın tabir ettiğim personelle doludur . Hele yöneticiler de bu kesimin içindeyse, yani motivasyonları çok düşük, hatta sıfıra yakınsa o işyerinde çalışmak ızdırap halini alabilir.
Bazen bu yöneticiler işinden, hayattan bıkar ve gider. Bazıları da büyük bir inatla kalır. Hem kendi artık üretemez hem de birlikte çalıştıkları personel mutsuz olarak çalışmaya devam eder. Bazen düşünüyorum ;motivasyonu az , arkadaşlarını olumsuz tarafa çekmeye çalışan felaket tellalları olarak nitelendirdiğim bir yığın personelle dolu bir şirket düşünün. Sizce bu şirkette verimlilik nasıl sağlanabilir?
İşyerinde motivasyonu sağlamak için tek başınıza uğraşır durursunuz bazen . Özellikle yöneticileriniz sizi bazen bu konuda aşağıya çeker. Bildikleri tek doğru kendi doğrularıdır o da doğru değildir .Hayal bile kuramazsınız onlarla birlikte . Bu tür yöneticiler bazen de hayallerinizi çalmak isterler.
İşte bu durumda sizin “ iş hayatınızı ıskalamamanız “ gerekmektedir.
Değişime ayak uyduramayanlar ilk başta hayatı ıskalarlar daha sonra değişmezlerse değiştirilirler . Onların lüksleri vardır. Eğer bu yapıda bir çalışan değilseniz bırakın onlar hayatı ıskalasınlar siz işinizi sevmeye devam edin .
İş aşktır . İşyeri mutluluğunu elde etmek sizin elinizde .
Çok eskiden okuduğum ve altına imzamı atabileceğim aşağıdaki yazıyı iş hayatınızı düşünerek değerlendirmenizi tavsiye ediyorum.
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. Iki ucu keskin bıçaktır bu . Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “ Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki. Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…
Nazım Hikmet
Hizmetlerimiz ve fiyatlandırma hakkında daha fazla bilgi için lütfen Bize Danışmaktan çekinmeyin.